NISI MASA'nin organize ettigi Istanbul Express, hayatimin boyle abuk bir zamaninda, ilac gibi onume dusen, enteresan bir proje. 45 katilimci, 3 tren, 20'den fazla sehir ve Avrupa'da 3 hafta.

Tallinn'den baslayip, Istanbul'a uzanacak yolculugumdan, unutmamam gereken notlari buraya alayim dedim...

28 Eylül 2010

Turku --> Stokholm --> Berlin'e doğru...

Bas'la Hesburger'in memleketi Turku'da, hamburger yerken!

4 şehir geride kaldı. Zaman çok hızlı geçiyor gibi geliyor kimi zaman ama, bakıyorum da sadece 1 hafta olmuş. Tallinn, Helsinki, Turku, Stockholm. Turumuzun Kuzey Avrupa ayağı da tamamlanmış oluyor böylece. Şu anda, Berlin'e gitmek için aktarma yapacağımız Kopenhag'a doğru yol alıyoruz trenle.

Sıkıcı ve kayda değer hiçbir şey içermeyen Turku'dan sonra (Bu arada Turku, Hesburger isimli bir hamburger zincirinin memleketiymiş, bu yüzden koca şehirde sadece 1 McDonalds olduğu söyleniyor!), devasa bir gemiyle geçtik İsveç'e. Viking Line isimli, sabaha kadar partilerin devam ettiği, deniz üzerinde iki ülkeye ait değilmiş hissi yarattığı için, sanki kurallardan, yasalardan da kurtulmuş hisseden insanlarin tamamen dağıtıp dağıldığı enteresan bir gemi. Biz de önce sauna keyfi, sonra doğum günü kutlaması sonra da süper saçma bir diskoyla tamamladık yolculuğumuzu. Diskonun şarkıları o kadar kötüydü ki, inanılmaz eğlenceliydi!!

Meğer Avrupalılar da biliyormuş modern dans!!

Sonra Stokholm... Şu ana kadar ki en iyi çekimlerimizi yapmış olmamıza rağmen, şehri hiç sevmedim. Kültür ve tarih, şehrin modern tarafından öyle bir güçle koparılmış ki, İsveçliler en azından binaların güzel olduğu bölüme gitmiyor bile. Bir mail'de yazdım gerçi ama tekrar edeceğim. Bütün şehir (daha ucuz ve insancıl güney tarafı ziyaret etmediğimizi de ekleyerek) baştan sonra Nişantaşı gibi. Lüks, para, zenginlik duvarlardan, üstüme gelen reklam panolarından, saçma sapan dükkanlardan akıyor, üstüme bulaşıyor sanki. Beklenen Kuzey Avrupa nezaketi, saygısı da burada daha bir yapmacık sanki. Yaya geçidinde bana yol veren araba, sanki onu yol vermek zorunda bıraktığım için kızıyor bana ama nezaketle gülümseyip güzel bir mesafede durup bekliyor beni sakince. Ama, bunda dostça, sıcak bir duygu yok, görev misali.

 Stokholm sokakları, eski şehir.


ve, Sotkholm'ün gerçek yüzü!

Şehir çok pahalı tabii ki ama söylediklerine göre, ayda 3000 euro'ya burada ortalama bir maaş gözüyle bakılıyor. İnsanlar çoğunlukla 4000 hatta 5000 euro kazanıyor işlerinden. Film piyasasının da ne kadar küçük olduğunu tahmin edebiliyorum. Tren istasyonu gibi merkezi bir mekanda, bütün bir gün çekim yaptıktan sonra, ancak gece 11 civarında 2 polis geldi yanımıza ve iznimiz olup olmadığını sordu. Olmadığı halde, ikna olup devam etmemize de izin verdiler tabii. İstanbul'da Haydarpaşa'da 10 dakika polissiz çekim yapabileceğimizi hayal bile edemiyorum!!




Ha, hangi ülkeyi hangi şehri sevmiyorum derken, Tophane'deki galeri saldırılarını da duyup yerin dibine girdim her zamanki gibi. Bir miktar Istanbul ve yaşam sevgim gelse, hemen içine etmek için bekliyor ülkem sağolsun.

1 yorum:

  1. Uff sen neredeyse doneceksin, ben daha yeni firsat buldum da okuyorum buralari!
    Stokholm hakkinda merak ettiklerim var, onu simdi bosveriyorum daaa Heineken fotosu cok efsane oLmusss! Bayildimm

    YanıtlaSil